Rusya, NATO'nun Karadeniz bölgesindeki genişleme çabaları konusunda endişelerini dile getirirken, üst düzey liderler Batı'nın son dönemdeki manevralarını, bölgedeki deniz gücü olarak Moskova'nın etkisini azaltmaya yönelik stratejik bir girişim olarak niteledi.
Rusya’dan “Montrö Sözleşmesi” İddiası
Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri ve ülkenin Denizcilik Kurulu Başkanı Nikolay Patruşev, ABD ve NATO müttefiklerinin Tuna Nehri üzerinden Karadeniz'e erişim sağlamak için çalıştığını ve Avrupa'nın iç su yollarını askeri amaçlarla kullandığını iddia etti.
Kırım'da düzenlenen bir gemi inşa konferansında konuşan Patruşev, "NATO, Karadeniz'deki deniz varlığını genişletmek için planlar yapıyor. Bu planlar, Karadeniz boğazlarını yöneten Montrö Sözleşmesi rejimini değiştirmeyi ve Tuna Nehri üzerinden bölgeye erişmek için Avrupa iç su yollarını kullanmayı amaçlıyor." dedi.
Patrushev'e göre bu eylemler, Batı'nın Rusya'ya stratejik bir yenilgi yaşatma gündemi olarak tanımladığı şeyle örtüşüyor. Rusya'nın Karadeniz'deki deniz gücü statüsünün azaltılmasının, Moskova'nın stratejik çıkarlarına karşı daha geniş Batı hedefleriyle uyumlu olduğunu ileri sürdü.
Patrushev, Rusya'nın Denizcilik Doktrini kapsamında, Karadeniz ve Azak Denizi'nin küresel okyanus içindeki Rus ulusal çıkarlarını korumak için kritik olarak görüldüğünü belirtti. Ancak, NATO'nun yoğunlaşan varlığı nedeniyle bu çıkarların giderek daha fazla risk altında olduğunu söyledi.
Nikolay Patrushev ayrıca Kırım'daki gemi inşa ve onarım tesislerindeki operasyonların Ukrayna askeri eylemleri tarafından engellendiğini vurgulayarak, sabotaj ve terör tehditlerine karşı koymak için güvenliğin artırılması çağrısında bulundu.
Montrö Sözleşmesi’nin Önemi
Montrö Sözleşmesi, Türkiye için hayati bir diplomatik belge olmaya devam ediyor ve Karadeniz'deki askeri erişimi yönetmesini ve bölge dışı güçlerin etkisini sınırlamasını sağlıyor. NATO'nun bölgedeki erişimi ve askeri varlığı etrafındaki devam eden tartışmalar, yetkililerin artan jeopolitik baskılar ortasında sözleşmenin şartlarını sürdürme taahhütlerini yinelemeleriyle Türkiye'nin istikrar sağlayıcı bir güç olarak rolünü vurguluyor.