İşte, Erdoğan’ın gazetecilerle yaptığı röportaj…
Erdoğan ve Gazeteciler Arasındaki Soru-Cevap
Daha önce PKK'nın Suriye'deki yan kuruluşları PYD ve YPG'nin ABD tarafından sonunda terk edileceğinden bahsetmiştiniz. O anın geldiğini söyleyebilir miyiz? Ve PYD ve YPG'ye güvenenler için, grup dağılmanın eşiğinde görünürken şimdi ne söylemek istersiniz?
Erdoğan: PKK/YPG'nin umutları suya düştü. (Devrik rejim lideri Beşşar el-) Esad'ın farklı beklentileri vardı ama bu umutlar gerçekleşmedi. Yeni bir gerçeklik ortaya çıktı. Esad'ın şu anda Rusya'da olması bu gelişmelerin ne kadar önemli olduğunun kanıtıdır. Bundan sonra Suriye halkı geleceği hakkında kararlar alacak. İşleyen bir devlet sistemi kurmalarına yardımcı olacağız. Deneyimlerimizin oraya nasıl aktarılabileceğini araştıracağız ve Suriye'nin yeni bir toplumsal sözleşme çerçevesinde yeniden inşasına yardımcı olacağız.
Bir devletin yeniden inşasında en kritik adımlardan biri anayasa taslağı hazırlamaktır. Sayın (Muhammed) Jolani de dahil olmak üzere yeni Suriye yönetimindeki önemli isimlerle iletişim başlattık. Bildiğiniz gibi, Ulusal İstihbarat Teşkilatı (MİT) başkanımızı gönderdik ve dışişleri bakanımız başından beri ilgili tüm taraflarla diyalog halinde.
Suriye'deki mevcut terör örgütlerini etkisiz hale getirmenin ve güney sınırlarımızdan hiçbir tehdit gelmemesini sağlamanın zamanının geldiğini göstereceğiz. Böyle bir riski kabul etmek bizim için bir seçenek değil. Bu terör örgütleri, tek amaçları patronlarına hizmet etmek olduğu için yalnızlığa mahkûmdur. Bu dün de doğruydu, bugün de doğru ve yarınları olmayacak. Terör örgütü için yolun sonu görünüyor.
Yıllardır bölgemizdeki insanlara ızdırap çektirdiler, Kürtleri, Türkleri, Arapları, Ezidileri ve diğerlerini eziyet ettiler. Bu bölgenin geleceğinde teröristlere yer yok. PKK ve ona bağlı örgütlerin raf ömrü doldu. Suriye'de oluşturulan güvenlik, terör örgütlerinin militan toplamasını önleyecektir. Bundan sonra bölgemizde barış ve istikrarın sağlanması için yol açıktır.
Ülkemizdeki bazı siyasi partiler yakın zamana kadar Suriye ile ilişkiler konusunda farklı açıklamalarda bulundular. Muhtemelen şimdi aynı iddiaları ileri süremezler, çünkü umutları da suya düştü. Suriye bu yeni oluşumla istikrarlı bir yapı kurabilirse İslam dünyasında güçlü bir konuma sahip olacaktır. Nüfusu 30 milyonu aşan Suriye göz ardı edilemez.
Türkiye, İsrail'in Güney Suriye'deki yayılmacılığını da Gazze'ye uyguladığı yaklaşıma benzer şekilde uluslararası hukuk çerçevesinde ele almayı planlıyor mu?
Erdoğan: İsrail uluslararası hukuku ihlal etmeyi alışkanlık haline getirdi. Gazze'de uluslararası hukuku çiğnediler ve dünya sessiz kaldı. Lübnan'ın egemen topraklarını işgal ettiler ve yine kan döktüler, dünya sessiz kaldı. Şimdi Suriye, İsrail'in pervasızlığına maruz kalıyor.
BM Güvenlik Konseyi'nin 1967 tarihli 242 sayılı Kararı, İsrail'in Golan Tepeleri'ni işgalini kınamakta ve bunların geri çekilmesini talep etmektedir. Uluslararası toplumun bu kararı geri çağırması ve uygulaması gerekmektedir. Batılı ülkeler, zayıf da olsa, İsrail'in işgaline karşı seslerini yükseltmeye başladılar.
Eğer dünya, İsrail sivillere ilk bombasını attığında güçlü bir şekilde tepki gösterseydi, bugün bu adımları atma cesaretini bulamazdı. O zamanlar sessiz kalmadığımız gibi, şimdi de İsrail'in Suriye topraklarını işgal etme girişimlerine karşı sessiz kalmayacağız.
İsrail sonunda uluslararası hukukun onları da bağladığını öğrenmelidir. İsrail'e her platformda hukuka uygun hareket etmesi için baskı yapmaya devam edeceğiz. İsrail'in Suriye'deki durumdan faydalanmasını önlemek için uluslararası mekanizmalar etkili bir şekilde kullanılmalıdır.
Burada ABD ve Batılı ülkeler önemli bir sorumluluk taşımaktadır. İsrail'in Suriye topraklarını işgali açıkça kınanmalıdır. Çok geç olmadan, bölgemizdeki barış ve istikrarı sürekli tehdit eden İsrail'in saldırganlığı durdurulmalıdır.
Eğer harekete geçilmezse, İsrail'in saldırganlığı sonunda onu koşulsuz destekleyenlere geri tepebilir. Geçmişte uyarılarımızı görmezden gelenler şimdi ifadelerimizin doğruluğunu görüyorlar. Yarın pişman olmamak için uyarılarımızı dikkate almalı ve bugün gerekli adımları atmalıdırlar.
Lübnan Başbakanı Necip Mikati'yle son görüşmeniz sonrasında yaptığı açıklamada, "Lübnan kriz yaşadı ama önce Allah'a sonra Türkiye'ye güvenmeyi öğrendik" ifadesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan: D-8 Zirvesi'nde Başbakan Mikati ile birlikteydik ve kendisine, "'Önce Allah'a, sonra Türkiye'ye güveniyoruz' şeklindeki sözünüzün halkımız nezdinde çok olumlu karşılık bulduğunu" söyledim. Türkiye'ye olan güvenini dile getirmesi, bizim çabalarımızın bir takdiridir.
Türkiye, tarihi olarak dostları ve kardeşleri için güvenli bir liman olduğunu kanıtlamıştır. Uyarılarımız, önlemlerimiz ve eylemlerimiz asla gizli gündemlere dayanmaz. Dürüstçe konuşur ve hareket ederiz. Bize güvenen ve bizimle yürüyenleri asla terk etmeyiz veya onları baltalamayız.
Anadolu bilgeliğinde bu anlayış, “Yaradan için yaratılmışı severiz.” şeklinde özetlenmiştir. Bu ilke, yolumuzu ve hedeflerimizi yönlendirir. Ayrımcılık ve ayrımcılık, ethosumuzda yer almaz. Hz. Ali’nin dediği gibi, “Kalpler bir değilse sayıların hiçbir anlamı yoktur.”
Biz o gönül birliğini sağlamayı amaçlıyoruz. Özellikle tarihi ve kültürel bağlarımız olan ülkeler ve milletlerle bu birliği güçlendirmek için her türlü çabayı gösteriyoruz.
Türkiye-Lübnan ilişkilerini güçlendirerek Lübnan'ın kısa sürede bölgede yükselmesine yardımcı olabileceğimizi umuyorum. Ancak öncelikle İsrail saldırganlığı sorununu ele almalıyız. İsrail baskılarının ve bombalamalarının bedelini ödemelidir.
8 Aralık'tan beri devam eden Suriye devriminde Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğüne ilişkin duruşu destek kazanıyor gibi görünüyor. Son diplomatik görüşmelerde herhangi bir itirazla karşılaştınız mı?
Erdoğan: Dürüst olmak gerekirse, herhangi bir olumsuz tepki görmedim. Her bölgesel ve küresel kriz veya gelişme diplomatik etkileşimimizi artırıyor. Görüşmelerimiz Suriye'nin geleceği, barış süreçleri ve uluslararası iş birliği için önemli bir dönüm noktası olabilir.
Suriye'deki diplomatik görüşmelerimizde liderlere Türkiye'nin Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumaya kararlı olduğunu anlattım. Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumak için öncelikle terör örgütleriyle mücadele etmek gerekiyor. Bazıları hala PKK ve ona bağlı örgütleri desteklemek için DEAŞ'ı bahane olarak kullanıyor, bu zihniyet Suriye'yi yakın zamanda bölünmenin eşiğine getirdi. Başından beri hem DEAŞ'a hem de PKK'ya karşı savaştık ve savaşmaya devam ediyoruz.
Batı ülkelerinde DEAŞ sokaklarda ve meydanlarda yürüyüşler düzenleyemez, PKK ve yandaşları da düzenlememeli. Terörist yapılarla mücadele kamusal alanlardan kültürel alanlara kadar uzanmalıdır.
Suriye ile 900 kilometreden fazla bir sınırımız var. Bu sınır boyunca duvarlar inşa etmek ve sıkı kontroller uygulamak gibi önemli adımlar attık. Yeni yönetimin kurulmasıyla Türkiye-Suriye ilişkilerini çok daha iyi bir konuma getirmeyi hedefliyoruz.
Bunu fark etmiş olabilirsiniz: Halep'teki pazarlar aniden tekrar canlandı. Esad döneminde savaştan önce Halep'i ziyaret ettiğimde, oradaki kapalı çarşının bizim Kapalıçarşı'mız gibi hareketli olduğunu gözlemledim. Tarih ve ticaret açısından zengin bir yerdi. Şimdi, bu hareketlilik geri döndü. Bu hareketin bölgeye refah getireceğine inanıyorum.
ABD Başkanı seçilen Donald Trump yakın zamanda sizi övdü, size "çok zeki, güçlü ve sert bir adam" dedi, "Türkiye Suriye'de ne olacağının anahtarını elinde tutuyor" dedi ve Türkiye'nin ilerleyen güçlere verdiği destekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Bu açıklamalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Erdoğan: Başkan Trump'ın sözleri, Türkiye'ye ilişkin kendi ve yeni yönetiminin bakış açısını özetliyor. İç muhalefetimizin bir kısmı hariç herkes Türkiye'nin gücünü ve etkisini kabul ediyor. Aslında onlar bile bazı gerçeklerin farkındalar ancak gerçeği söylemeye alışkın değiller, bu yüzden çarpıtıyorlar.
Türkiye'nin diplomasideki artan etkisi uluslararası düşünce kuruluşları ve medya kuruluşları tarafından da kabul ediliyor. Gücümüzün ve önemimizin de tamamen farkındayız. Misyonumuz ulusumuza büyüklüğüne yakışır bir şekilde hizmet etmektir. Daha önce de söylediğim gibi Türkiye sadece Türkiye'den daha büyüktür.
Biz, topraklarımızı korumayı, ülkemizi geliştirmeyi ve mirasımıza bağlı kalarak geleceğe doğru adımlar atmayı hedefliyoruz. Bunun yanında dostlarımızın ve kardeşlerimizin yanında durma sorumluluğunu da üstleniyoruz. Örneğin, Şam'daki büyükelçiliğimizi yeniden açtık. Suriyeli kardeşlerimizin orada ismimizi gördüklerinde nasıl hissettiklerine bir bakın. "Türk beklenendir" ifadesi rastgele bir söz değil. Türkiye'nin ahlaki sınırları fiziksel sınırlarının çok ötesine uzanıyor.
Gittiğimiz her yerde, ayak bastığımız her ülkede ve bölgede buna tanık oluyoruz. Başkan Trump esasen ülkemizin gücünü ve etkisini kabul ediyor. Böylesine doğru bir gözleme ne denebilir ki? Değerlendirmeleri doğru.
Aramızda gerçekten hiçbir sorun yok. Seçildiğinden beri görüşmeler yaptık. Başkan Trump, ülkesine ve müttefiklerine yük olan politikaları değiştirmeyi öngören pragmatik bir politikacı. Göreve başladıktan sonra şüphesiz tebriklerimizi ileteceğiz ve gündemimizdeki konuları samimi bir şekilde ele almaya başlayacağız.
Suriye'deki iç savaş 2011'de başladığından beri Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve birliğine sürekli vurgu yaptı. Şimdi, yeni bir bölüm açılırken, Türkiye'nin Suriye'ye yönelik politika çerçevesini nasıl tanımlarsınız?
Erdoğan: Yıllardır Esad'ın zulmü altında acı çeken Suriye halkı, artık birlik ve kardeşliğini yeniden sağlamaya çok yakın. Önümüzdeki dönemde hiçbir gücün terör örgütleriyle işbirliği yapmaya devam etmesini beklemiyoruz. Ülkenin diğer bölgelerindeki DEAŞ ve PKK-YPG gibi grupların kalıntıları en kısa sürede ortadan kaldırılacak.
Geçmişte yaptığımız gibi, terörden arınmış ve kendi halkı tarafından yönetilen bir Suriye inşa etmek için elimizden gelen her şeyi yapmaya devam edeceğiz. Bölge terör örgütlerinden temizlendiğinde, Suriye'yi yeniden inşa etme adımları hız kazanacak.
Bir diğer kritik konu ise Suriye'nin kaynaklarının halkının refahı ve refahı için kullanılmasını sağlamaktır. Şimdiye kadar bu kaynaklar terör örgütlerine ve bölgede faaliyet gösteren diğer gruplara yönlendirildi. Suriye devrimi bu muslukları kapattı. Şimdi ülke tüm enerjisini yeniden inşa etmeye yönlendirebilir.
Türkiye, Suriye'nin yeniden inşasını ve kurumlarının restorasyonunu desteklemeye devam edecek. Ayrıca uluslararası toplumu katkıda bulunmaya teşvik etmek için çalışıyoruz. Suriyeli mültecilerin anavatanlarına geri dönmesiyle Suriye zenginliğini geri kazanacak, üretime odaklanacak ve kalkınmayı başaracak.
Suriye'nin devlet kurumları restore edilirken ve yeniden inşa başlarken, Türkiye hangi öncelikli sektörlere odaklanacak? Türkiye hangi ekonomik katkıları yapacak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlamak için uluslararası aktörlerden hangi adımları bekliyorsunuz?
Erdoğan: Yıllarca süren çatışma ve savaş şehirleri ve ülkenin altyapısını mahvetti. Kent merkezlerini yeniden inşa etmek bu yaraları iyileştirmek için hayati önem taşıyor. Suriyeli mültecilerin gönüllü olarak geri dönmesini sağlamak ve sürdürülebilir yaşamlar kurmalarına yardımcı olmak için konut sorununu ele almak elzemdir.
Yeni evler, iş imkânları, üretim tesisleri, enerji santralleri, tarım ve hayvancılık tesisleri hızla kurulmalı. Suriye ekonomisi çökmüş durumda ve Esad rejimi nedeniyle uygulanan yaptırımların ve kısıtlamaların kaldırılması ülkenin toparlanmasına yardımcı olacaktır.
Uluslararası toplum Türkiye'nin İdlib'deki insani yardım çalışmalarına yeterli desteği sağlıyor mu?
Erdoğan: Bir diğer öncelik ise Suriye'nin uluslararası topluma yeniden entegrasyonu. Kapsayıcı bir anayasa taslağı hazırlamak ve Suriye'nin geleceği için temel oluşturan bir siyasi sistem inşa etmek de aynı derecede hayati önem taşıyor. Herkes, ülkesinin kaderini Suriye halkının belirleyeceğini unutmamalı.
İnsani yardım konusunda verilen destek yetersiz. Beklenen yardım seviyesine henüz ulaşılamadı. Türkiye olarak Suriye'ye hem bu yeni dönemde hem de geçmişte insani yardım anlamında önemli katkılarda bulunduk. Bu çabalarımızı sürdüreceğiz.
Yeni yönetimin birçok acil ihtiyacı var ve bu zorluklarla başa çıkmada onları terk etmeyeceğiz. Özellikle DEAŞ ve PKK/YPG'ye karşı mücadelelerinde yalnız bırakılmamalılar. Ne gerekiyorsa onu yapacağız.
Yakında Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan Suriye'yi ziyaret edecek. Yeni yönetimle birlikte bu yeniden yapılanma çabası üzerinde çalışacaklar.